Zürih’te Altın Buldum
Kafamızdaki imgelerle yaşıyoruz bu imgelerden kurtulduğumuzda ve belki kişisel şartlamaları bıraktığımızda, başkalarının fikirlerini duymadığımızda, kendimizi bulduğumuzda işte o zaman , imgelerden sen kurtulduğunda , 0 kurtulduğunda , gerçek sen ve o .. ve onu , yani gerçeğin ta kendisini göreceksin, bu içsel bir uyanış olacak ..
Burası Zürich’in “batı yakası hikayesi”, Beyoğlunun bir garip arka sokağı, bisikletle göle atlayan cocukların , karşı yakanın, arka sıradakilerin, ötekilerin durağı, başka bir Zürich var bu kıyıda..
Bir başka öteki masamıza tekerlekli sandalyesi ile yaklaşıyor, dalgaların kayalıkları dövmek için son bir geri çekilmesi gibi çekiliyor ve son büyük bir dalga ile kendini tanıtıyor, Türk arkadaşımız Almanca bilmese o boğazından zorla çıkartabildiği dizeleri çat pat İngilizce’si ile zor anlayabileceğiz, Zürich’e gelmiş sahne alacak bir tiyatro grubunda oyuncu Heiko, koyu bir sohbete giriyoruz, yağmurun günlerin tozunu bir yapraktan sıyırıp atışı gibi, öğle sıcağında sizin gölgeyi değil bir binanın gölgesinin yükselerek sizi bulması gibi bir huzur ve ferahlık kaplıyor içimi..
Ama ben gölgelerden de sıkılırım ya , şarap şişesinin içine kaçmış mantar gibi hissediyor , Heiko ve arkadaşlarımı sohbete bırakıp, Zurich’te karlı dağlara doğru geleceğe doğru kendimi yanlız bırakıyorum, gelecek var mı yoksa insanoğlunun bugünden kaçmak için uydurduğu bir şey mi , gelecek olmayan bir şey şu an yok , 1 dk sonra olacak şey ise benim başka bir durumumdaki başka bir bugün, herneyse o gün Alpler’e bakarken sanırım bunları düşünmedim..
Sevgiyi aramadan bulmak onu bulmanın tek yolu olsa gerek Heiko Feicer, sevgisini tiyatro sahnesinde bulmuş, biz sohbet ederken bayan arkadaşımızı kıskanan kız arkadaşı Croacia geliyor, ve Heiko’ya sanki 1 yıllığına uzaya gidecek astronotun eşi gibi sarılıyor ve sonra geri dönen astronot eşi öpücüklerine boğuyor.
Heiko bizimle irtibatta kalmak istiyor, insanlarla diyaloga girebilmek icin sarfettigi onca çaba ve insanlarin ilgisizlikleri ve yaşadığı sayısız hüsran.
Yalnız insanlardan oluşan bir toplum olduk ama daha da bir yalnızlık bu, cami avlusuna terkedilmişlik ve buna ragmen verdiği mücadeleyi savaşlardan yenilgiyle ayrılmış fakat pes etmemiş savaşcı gözlerinde görüyorsunuz Heiko’nun, her defasında aynı kayalıklara çarpan dalga, kayalıklara inat yüzündeki umut dolu gülücüklerin eşsiz güzelligini görüyorsunuz ve o an kum oluyorsunuz yada olmalıydık..
Romeo ve Juliet’te Romeo’ya — Siyaha hiç bu kadar küsmedim… Rengini de değiştiremedim gölgemin. Nereye varsam bir yanımdan salıneverdi. Nereye baksam; hep kendim, ne yana çevirsem beni, orda gördüm…– dedirten Shakespare belki de Heiko ve Croacia’ya ne derdi acaba, belki olağandışı bir şeyler aramamak bir olağandışılık olmalı, belki ancak kalp ve zihin sevginin ne olduğunu bildiği zaman güzellik var, belki işte tamda budur güzellik.
Ya da sevgiyi aramadan bulmak onu bulmanın tek yolu galiba. İki sevgiliye bakarken bu gerçek sevginin kaşısında , Rapunzel’i gören prens gibi büyüleniyorsunuz fakat bu iyi huylu bir büyü.
Heiko ve Croacia o ve sen gerçek bir hikaye ve bu senin hikayen olacak. Aramadan bulmak, sevgiyi, onu bulmanın tek yolu değil miydi zaten , ve imgelerden kurtulmak yarattığımız imgelerden gerçek sen ve o.. Kendine bak ve yaşadığın hayatı sorgula, sadeliğin güzelliğine kulaç atsam, büyük bir şeyden ilham almam gerekmiyor , Heiko ve Crocia ‘nın umut dolu yalın gülüşlerinden başka..