Likya Yolu – Bir Düş Yolculuğu
Her gün maceramız gece karanlığında, 15 kişilik çadırlarımızda tuvalete gitmek için sek sek basarak arada ayağımıza da basan bir arkadaşımızla, ya da gece feneri ile giyeceklerini ararken deniz feneri gibi etrafa ışık veren bir kafa feneri ile başladı —Burak Nerde! — , zaman kısıtlıydı idareli kullanmak gerekiyordu, en son lisede sabah töreninde duyduğumuz “hadi hadi” sesleri arasında karanlıkta bazen yanlışlıkla hemen yanıbaşımızdaki arkadaşımızın çantasını hazırladık, yanlış çadıra uğradık, ya da kahvaltı çadırına beyaz taytımızla daldık, tabiatla birlikte olmanın verdiği huzur içinde birbirimize karşı hep hoşgörülü olduk,oksijen sarhoşu olduk, arkadaşlarımızla kardeş, yeni tanıştığımız insanlarla samimi arkadaş olduk ..
Bir düş yolculuğuna çıktık biz, yürüdük dağlar aştık, nerede biraz patika bulduysak koştuk , yoldaki işaretlere ve GPS cihazlarına rağmen bazen çamurlu ormanda kaybolduk, şiddetli yağmur altında tüm inancımızı kaybetmeye başladığımız anlar oldu fakat Over the Rainbow şarkısındaki gibi her zorluğun ve aşılmaz denen dağın arkasında olduğu gibi herşeye rağmen gökkuşağı oradaydı, en kötü anımızda bir gökkuşagı belirdi gökyüzünde ve umudumuz oldu.. Yeniden kucakladık birbirimizi, yağmurdan sırılsıklam titrediğimiz an birbirimize sarıldık yumak olduk, her yeni manzarada birbirimizi ve doğayı fotoğrafladık, yorgunluğa rağmen objektif görünce yeni bebeği olan anne babalar gibi gülümsedik birbirimize..
Doktor, mühendis, dişci ya da işadamı hepimiz aynıydık işte ; Likya Yolunda hiç bir ayrıcalığımız yok, aynı uçurum, aynı patika yol ve aynı çadır, hepimiz bir bütünün eş parçaları olduk..
Bazer bir antik kentin kalıntısından geçtik tarih kokladık ya da büst olduk fotoğrafladık, sahil gördüğümüzde bazen kendimizi elbiselerimizle denize attık, tatlı su bulduk kolumuzu sıvadık çamaşır kıyadık, bazen yolumuz bağlara uğradı bahçelerdeki üzümleri topladık, dalında yarılmış narlara kıyamadık bir bir kopardık , şirin mi şirin köylerimize uğradık bayram sohbetlerine vardık , köy çocuklarımızı öpüp kokladık.. Grup olarak gelen ilk Türk grubu olduğumuza sevindiler ve alkış aldık diye bol gururlandık..
Günün tüm yorgunluğuna rağmen akşamları tüm güzelliğini an be an zihnimize kazıdığımız yolculuğumuzu günün değerlendirmesini yaparak birbirimizle yeniden ve yeniden paylaştık, akşam yemeklerini büyük bir iştahla indirdik mideye sonra çadırlara çekilerek şaka ve oyunlarla eğlenmeyi unutmadık, fırtınanın olmadığı geceleri soğuga rağmen kimimiz gökyüzünü yorgan yaptı yıldızların altında uykuya vardık, geceleri ay dağların arkasında kaybolduğunda karanlık gökyüzünde beliren eşsiz meteor yağmurları ile kendimizi rüyalara bıraktık, yanağımızı yalayan köpeklerle ya da gecenin bıraktığı çiğ damlacıklarının verdiği soğukluk ile uyandık..
Bir düş yolculuğuna çıktık biz, dile kolay 6 ayı aşkın bir süredir bu yola hazırlandık, Likya Yolunda ayaklarımız su topladı, bacaklarımız sıyrıklara bağışıklık kazandı, dikenlere ve kimi zaman ayda yürüyormuş gibi bizi ağırlaştıran çamura da pek alıştık. Ayak kremi, yara bandı ve kas gevşeticileri konusunda doktora yaptık ve yılmadık, çamurlara bulanmış olarak kamp yerine varınca kamp ateşinin başında zor bir işi bitirmenin verdiği huzur ve rahatlık içinde o an için dünyanın en güzel çayını yudumladık, ateşmiydi bizi soğukta ısıtan yoksa aynı yolda yürüyen arkadaşlarımızın verdiği birlikte olma ve dayanışmanın sıcaklığı mı, inandığımız yolda sonuna kadar yürüdük ve başardık..