İlham Aldıklarım – Franz Kafka
Dönüp dolaşıp kendisini zarara uğratacak şeyleri kim ister? Bunu isteyen insanlara rastlanıyorsa, hatta her insanda bu durum biraz gözüküyorsa, bunun nedeni, insanın içindeki iki kişiden birinin kendisi için yararlı olanı isterken, eyleme geçmek için yan düşüncesine başvurulan ötekine zarar vermesidir. Karara varırken değil, henüz en başta ikincinin yarı-düşüncesine değer verilirse, karar konusu olacak istek de silinip gider.
Her sıyrığı bir yıkım sayma alışkanlığı gerçek bir yıkımın incitme gücünü azaltır. Talihsizlik çıkıp geldi mi, kendine güvenen iyimser, korkunç acı çeker; işlerin her zaman kötü gittiğine inanan insanın çektiği acı da ölçülüdür; sapına kadar kötümser olan insan ise, korktuklarının çıkmasından sevinç duyar.
İnsan kendini bir kadına duyduğu aşk yüzünden öldürmez. Aşk bizi tüm çıplaklığımız, sefilliğimiz, düşkünlüğümüz ve hiçliğimizle açığa vurduğu için öldürür.
İnsanların seslerini yüzlerinden daha iyi hatırlıyorsun. Çünkü bir şey belirten, içten gelen bir yanı vardır sesin. Yüzü gördüğün zaman, sesi düşünmezsin; sesi duyduğun zaman, gözünde bir insan canlandırmaya çalışırsın, bir yüz görmeyi beklersin.
Oysa herkes öldürür sevdiği şeyi, Bu herkesçe biline. Kimi sert bir bakışla yapar bunu, Kimi övücü sözlerle.
İnsan mutluyken, her işi yolundayken yazamaz, yazsa da yazdığından bir halt çıkmaz, acı çekmeli, karanlıklarda kalmalı.
İlk büyük yalandan sonra, kişisel durumları için özel, küçük yalanların düzenlenebileceğine, yetmezmiş gibi, bu yalanın onların çıkarına yapıldığını sanır çoklan. Örneğin sahnede oynanan bir aşk oyununda, sevgilisi rolündeki erkeğe yapmacık bir gülüş atan kadın oyuncunun, aslında üst galeride onu izleyen gerçek sevgilisine sinsice gülümsediğine inanır; bu durmaksızın yinelenir .
İnsan ancak olabildiğinde az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur, yoksa olabildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil.
Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de, hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek değil de insanı çelmelemek içindir sanki.
Duvar kendisine çakılmak üzere olan çivinin ucunu nasıl hissederse, o da şakağında öyle hissetti. Dolayısıyla hissetmedi.
Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.
Bu yaşamın hazları, yaşamın kendi hazları değil, ama bizim daha yüce bir yaşama yükselme korkumuzun hazzıdır; bu yaşamın eziyetleri yaşamın kendi ıstırapları değil, ama bu korkudan dolayı kendimize yaptığımız eziyettir.
Birçokları, ilk büyük aldatışın yanında, her durumda kendi bireysel durumları için küçük çapta özel bir aldatışın düzenlendiği, üstelik de bunun onların yararı düşünülerek yapıldığına inanır, örneğin, sahnede bir aşk–oyunu canlandırılıyorsa, kadın oyuncunun, oyundaki sevgilisine yapmacık gülümsemesinin dışında, üst galeride belirli bir seyirciye sinsi sinsi gülümsediği kanısındadır. Bu böyle sürer gider.