Aşkın ve Boşanmanın Matematiği
Peter Backus “Neden Bir Kız Arkadaşım Yok” isimli makalede aşkı bulma şansını değerlendirmeye çalışıyor. Peter İngiltere’de mevcut olan kadınlarda çok bir şey aramamış;
Peter’in aradığı özellikler sadece;
- yakınında yaşayan birisi olması,
- doğru yaş aralığında birisi olması,
- üniversite mezunu birisi olması,
- kendisiyle geçinebileceği birisi olması,
- çekici birisi olması ve
- onu çekici bulacak birisi olması.
Ve sonucunda bütün İngiltere’den sadece 26 kadın çıkıyor. Peter İstanbulda yaşasaydı şansı biraz daha yüksek olacaktı 48 kadın am çıkan sonuç yine de farketmiyor, uzaylı sayısına dair yapılan en iyi tahminlerden neredeyse 400 kat daha azı..
Aynı zamanda bu sonuç, Peter’in belli bir gece gezmesinde bu özel bayanlardan herhangi biriyle tanışma şansını 285.000’de 1 olarak gösteriyor.
Hannah Fry ise TED konuşmasında değişik bir yaklaşım getirmiş şöyle diyor;
İdeal Eş :
15 yaşında flört etmeye başlıyorsunuz ve ideal olarak 35 yaşına geldiğinizde evlenmek istiyorsunuz. Ve hayatınız boyunca potansiyel olarak flört edebileceğiniz birtakım insanlar var ve farklı seviyelerde iyiler. Kurallar şöyle, bir defa durulup evlendikten sonra, neye sahip olabileceğinizi görmek için öteye bakamazsınız ve aynı şekilde geri gidip fikrinizi değiştiremezsiniz. En azından tecrübelerime göre, insanlar genelde başkası için reddedildikten yıllar sonraanımsanmayı pek hoş bulmuyor, ya da sadece ben böyleyim.
O halde matematik flört pencerenizdeki ilk yüzde 37’ye ne yapmanız gerektiğini söylüyor. Ciddi bir evlenme potansiyeli olan herkesi geri çevirmelisiniz. Ve sonra, önceden gördüğünüz herkesten daha iyi olan sıradaki insanı seçmelisiniz. İşte örneğimiz bu. Eğer bunu yaparsanız, bu mükemmel eşi bulma şansınızı maksimuma çıkaracağınız, matematiksel olarak kanıtlanmış en iyi yöntem.Tabi maalesef, bu yöntemin bazı riskleri olduğunu size söylemem gerekiyor. Örneğin, mükemmel eşinizin ilk yüzde 37’de karşınıza çıktığını düşünün. Ne yazık ki onu geri çevirmeniz gerekiyor.Eğer matematiği izliyorsanız, korkarım daha önce gördüğünüzden daha iyisi ile karşılaşmayacaksınız ve herkesi reddetmeye devam edip yalnız öleceksiniz. Muhtelemen kalıntılarınızı kemiren kedilerle çevrilmiş bir şekilde…
Bunun dışında, bir başka risk de ilk yüzde 37’de flört ettiğiniz insanların inanılmaz donuk, sıkıcı, berbat insanlar olması. Sorun değil; çünkü reddetme fazındasınız, o halde tamam, onları reddebilirsiniz. Fakat düşünün ki çıkagelen sıradaki insan daha önce gördüğünüz herkesten daha az sıkıcı, donuk ve berbat.Eğer matematiği izliyorsanız, korkarım ki onunla evlenip, doğrusu, vasat bir ilişki ile sonuçlanırsınız. Bunun için üzgünüm. Ama burada Hallmark için kazanç sağlayacak ve piyasaya hitap edecek bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu Sevgililer Günü kartı gibi. (Gülüşmeler) “Sevgili kocacığım, sen ilk çıktığım yüzde 37’den daha az berbatsın.” Bu aslında normalde becerebildiğimden daha romantik.
O halde, bu yöntem size yüzde 100 başarı getirmiyor ama daha iyisini yapabileceğiniz başka olası strateji de yok. Ve aslında, vahşi yaşamda, aynı stratejiyi uygulayan belli balık türleri var. Yani çiftleşme döneminde karşılarına çıkan ilk yüzde 37’yi reddedip, daha sonra, önceden gördüklerinden, bilemiyorum, daha büyük ve daha iri olan ilk balığı seçiyorlar. Ayrıca, bilinç altında biz insanlar da bunu bir şekilde yapıyoruz. Gençliğimizde, birkaç kişiyi aynı anda idare etmek için, piyasa hakkında fikir edinmek için kendimiz biraz zaman tanıyoruz. Ancak sonrasında, 20’li yaşların ortasına geldiğimizde, evlenme potansiyeli olan adaylara ciddi bakmaya başlıyoruz. Bence bu herkesin beyninin, gerektiğinde, biraz matematikle bağlantılı olduğunun kesin kanıtı.
Boşanacak mısın?
Şimdi, düşünün ki, mükemmel eşi seçtiniz ve onunla ömür boyu sürecek bir ilişkiye vardınız. Herkesin ideal olarak boşanmayı önlemek isteyeceğini düşünüyorum, bilemiyorum, Piers Morgan’ın eşi dışında, belki de? Fakat modern hayatın acı gerçeği şu ki Amerika’da her 2 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor, diğer ülkelerin de bundan geri kalır yanı yok. Evliliğin sona ermesinden önceki tartışmaların matematiksel inceleme için ideal bir aday olmadığını düşündüğünüz için belki bağışlanabilirsiniz. Her şeyden önce, neyi tartmanız veya ölçmeniz gerektiğini bilmek çok zor. Fakat bu tam olarak bunu yapan psikolog John Gottman’ı alıkoymadı. Gottman yüzlerce çiftin karşılıklı konuşmasını gözlemledi ve tahmin edebileceğiniz her şeyi kayıt altına aldı. Karşılıklı konuşmaları kaydetti, ciltlerinin iletkenliğini kaydetti, yüz ifadelerini kaydetti, kalp atış hızlarını, kan basınçlarını, yani karısının aslında daima haklı olup olmadığı dışındaki her şeyi, laf arasında her zaman haklıdır. Gottman ve ekibinin bulduğu şey, bir çiftin boşanıp boşanmayacağını öngören şeydi, partnerlerinkonuşma sırasında birbirlerine ne kadar olumlu veya olumsuz olduğu.
Çok düşük riske sahip olan çiftler Gatman’ın cetvelinde negatiflerden çok pozitif puanlandılar. Kötü ilişkiler ise, yani muhtemelen boşanacak olanlar, kendilerini olumsuz düşünceler sarmalında buldular.Sadece bu basit fikirleri kullanarak, Gottman ve ekibi belirli bir çiftin boşanıp boşanmayacağını yüzde 90 doğruluk payı ile tahmin edebildiler. Matematikçi James Murray ile birlikte çalıştıktan sonra olumsuzluk sarmalına neyin neden olduğunu ve bunun nasıl meydana geldiğini gerçekten anlamaya başladılar. Ve buldukları sonuçlar bence inanılmaz etkileyici bir şekilde basit ve ilginç. Bu denklemler, eşlerden birinin konuşma sırasında nasıl tepki vereceğini tahmin ediyor, ne kadar olumlu ya da olumsuz olacaklarını. Ve bu denklemler, kişinin tek başına olduğu zamanlardaki moduna, eşiyle beraber olduğu zamanlardaki moduna, ama en önemlisi, eşlerin birinini ne kadar etkilediklerine bağlı.
Fakat bu denklemdeki en önemli terim insanların birbiri üzerindeki etkisi. Ve özellikle, buna olumsuzluk çıtası deniyor. Olumsuzluk çıtasını, erkeğin eşini zıvanadan çıkarmadan önce ne kadar sinir bozucu olduğu gibi algılayabilirsiniz, veya tam tersi. Her zaman iyi evliliklerin uzlaşma, anlama ve tarafların birbirine kendileri olma fırsatı vermeleri ile mümkün olduğunu düşünmüşümdür. Belki de en başarılı ilişkilerolumsuzluk çıtası en yüksek olanlar diye düşünebilirdim. Çiftlerin rahat davrandığı ve sadece gerçekten önemli şeyleri gündeme getirdiği… Ama aslında, matematik ve sonraki bulgular gösterdi ki bunun tam tersi doğru. En iyi çiftler, ya da en başarılı çiftler, olumsuzluk çıtası çok düşük olanlar. Hiçbir şeyi boşvermeyen ve birbirlerine şikayet etme fırsatı veren. Devamlı olarak ilişkilerini onarmaya çalışan çiftlerin evlilikleri çok daha olumlu görünüyor. Çiftler bir şeyleri boşvermiyor ve küçük meseleleri büyük bir sorun haline getirmiyorlar.