Kendine Yalan Söyleyen İnanır
Bilişsel çelişkilerimiz oldukça fazla, 1960’lı yıllarda birbiriyle çatışan tutumların, inançların, kanıların, vb. bir gerilim ve rahatsızlık duygusu yarattığı ve bu yüzden tutum değiştirmenin altında yatan güdünün de işte bu çatışmayı ortadan kaldırmaya yönelik güdülenim olduğu teorisi bu..
Bu teoriye göre tutarlılığın sağlanması için tutulan yol, sıklıkla en kolay yol olmaktadır, örneğin Yalanın yanlış olduğunu bilen ama su gibi yalan söyleyen birisi ele alalım:
- Biraz değiştirme – Sadece önemsiz konularda yalan söylerim ..
- Önemsizleştirme – Herkes yalan söyler, yalan söylemeyen insan yok gibidir..
- Bir çelişki daha ekler – Evet ben iyi yalan söylüyorum ama ben aslında çok dürüst ve iyi biriyim
- Reddetme – Evet yalan söylemek evrensel olarak yanlış bir tutumdur ama Su gibi yalan söyleyen biri olarak bunu inkar etmemiz lazım ve yalan söylemek yanlış bir şey değildir aslında hatta iyi bir şeydir..
Kendi değer ve inançlarımızın diğer insanlar tarafından desteklenme ihtiyacımız var kendi değer yargımız olmasa da buna kendimizi inandırırız, kendi yalanlarımıza inanırız..
Deney : Deneklere 1’er veya 20’şer Dolar para ödülü verilmiştir. Bu deneyin ortaya çıkardığı sonuç, beklenenin tersine, son derece şaşırtıcı olmuş. En büyük yalanı, sadece 1 Dolar alanlar söylemiştir (‘muhteşem, olağanüstü eğlenceli, vs.’). Buna karşılık 20 Dolar alanlar işi pek abartmamıştır (‘pek de eğlenceli değil,’ vs.). 20 Dolar alanlar, ‘para için yalan söyledim’e yönelmiştir. Buna karşılık 1 Dolar alanların işi zordur. Neden yalan söylediklerini kendi kendilerine açıklamak zorundadırlar. Bu da zor olduğu için, Yara alan öz-saygılarını onarmak adına, ‘aslında eğlendiklerine’ inanmışlardır, yani tutumlarını değiştirmişlerdir, yani bilişsel çelişki içinde kendilerine yalan söylemişlerdir ..
“Bütün katilleɾin heɾ şeyi mükemmelen ayaɾladıklaɾını ve yakalanmayacaklaɾını zannettikleɾi, bilinen biɾ geɾçektiɾ; ama sonuçta hemen hemen bütün katilleɾ yakalanıɾ. Yalancılaɾ ve yalancılaɾ aɾasında özellikle sevdiğimiz kadınlaɾ ise, aksine, nadiɾen yakalanıɾlaɾ. Sevdiğimiz kadının neɾeye gittiğini, oɾada ne yaptığını bilemeyiz; ama daha o konuşuɾken, aɾdında söylemediği şeyin gizlendiği başka biɾ şeyden bahsedeɾken, yalanı deɾhal faɾk edeɾiz. Yalanı hissedip geɾçeği öğɾenemediğimiz için de, kıskançlığımız aɾtaɾ.” Marcel Proust
Cognitive Dissonance