Zekamızı Davranışlarımız mı Öngörülülerimiz mi Tanmlar ?
Jeff Hawkins Bazıları da diyor ki: “beyinler beyinleri anlayamaz”. Çok zenvâri. Vay be! Kulağa güzel geliyor; ama neden? Ne anlamı var yani? Alt tarafı bir grup hücre. Karaciğerinizi anlıyorsunuz ya! Onda da bir sürü hücre var, değil mi? Yani bu argüman da geçerli değil bence. Ve son olarak, bazıları da diyor ki: “Kendimi bir grup hücreden ibaret hissettmiyorum. Benim bilincim var. “Ben bir şeyler tecrübe ediyorum, dünyadayım yani. “Sadece bir grup hücre olamam.” Bir ara “yaşam atılımı” diye bir şey sayesinde yaşadığımızı sananlar vardı; ki biz böyle bir şey olmadığını biliyoruz. Bunu destekleyen hiç kanıt yok –sadece bazı insanlar hücrelerin, yapabildiklerini yaptıklarına inanmıyorlar. Yani, bazı insanlar metafiziksel ikiliğe kendilerini kaptırmışlarsa, -bazı zeki insanlar bile- bunu tümden bir kenara bırakabiliriz.
Peki, neden iyi bir beyin teorimiz yok? Üstelik insanlar yüz yıldır bununla uğraşıyor. Gelin önce normal bilime bir göz atalım. Bu normal bilim. Normal bilimde, teoriyle deneyselcilik arasında bir denge vardır. Teorist der ki: “bence bu işler şöyle şöyle olmaktadır.” Deneyci de der ki: “Hayır, yanılıyorsun.” Ve bu böyle gider, değil mi? Bu fizikte işe yarar. Bu jeolojide işe yarar. Ama ele aldığımız normal bilimse, nöroloji nasıl görünür? Nöroloji şuna benzer. Elimizde bir yığın veri var: anatomi, fizyoloji ve davranış. Beyinle ilgili ne kadar çok şey bildiğimizi hayal bile edemezsiniz. Bu sene nöroloji konferansına 28.000 kişi katıldı, ve hepsi beyin üzerine araştırma yapıyor. Veri çok; ama teori yok. Orada tepede küçük bir kutu var.
Peki bizi, beyinleri anlamaktan alıkoyan sezgisel, ama yanlış varsayım nedir? Şimdi bunun ne olduğunu söyleyeceğim ve size bu doğru gibi gelecek; ama zaten olay bu. Sonra diğer varsayım hakkında neden yanıldığınızla ilgili bir argüman geliştirmem gerekecek. Sezgisel ama besbelli olan şey: zekâ davranışla tanımlanır; davranış biçimimiz nedeniyle zekiyiz ve zekice davranıyoruz. Ben size bunun yanlış olduğunu söylüyorum. Doğrusu: zekâ öngörüyle tanımlanır.
Bunu size birkaç slaytla anlatacağım ve nasıl çalıştığıyla ilgili bir örnek vereceğim. Bu bir sistem. Mühendisler ve bilimadamları sistemleri böyle incelemeyi severler. Derler ki: “kutuda bir şey var; ve girdiler ve çıktılar var”. Yapay zekâcılar der ki: “kutunun içindeki, programlanabilir bir bilgisayardır; “çünkü bir beyine eşdeğerdir ve ona veri girişi yaparsak, “bir şeyler yapmasını, harekete geçmesini sağlayabiliriz”. Alan Turing, “Turing testi”ni tanımlamıştı ki buna göre eğer bir şey insanla özdeş davranıyorsa, zekidir. Zekânın, davranışsal bir ölçüm yöntemi. Bu uzun bir süre kafamızda yer etti.
Oysa gerçekte — ben buna “gerçek zekâ” diyorum. Gerçek zeka başka bir şey üzerine kurulmuştur. Biz dünyayı bir örüntü dizisi olarak tecrübe ediyoruz ve bunları kaydedip, hatırlıyoruz. Ve hatırlarken, bunları gerçeklikle eşleştiriyoruz, ve sürekli tahminler yürütüyoruz. Başı sonu olmayan bir ölçüm yöntemi. Bizde sürekli, “Dünyayı anlıyor muyuz? Tahminler yürütüyor muyum?” diyen bir ölçüm sistemi var. Hepiniz şu an zekisiniz; ama hiçbir şey yapmıyoruz. Belki bir yerinizi kaşıyorsunuz, burnunuzu karıştırıyorsunuz, ne bileyim, ama şu an bir şey yapmıyorsunuz, ama yine de zekisiniz, benim ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Çünkü zekisiniz ve İngilizce biliyorsunuz, bu cümleyi nasıl bitireceğimi — biliyorsunuz.
Kelime aklınıza geldi; ve sürekli bu tür öngörülerde bulunuyorsunuz. Yani, söylediğim şu: Öngörünüz, neokorteksin çıktısı; ve bir şekilde, öngörü, zeki davranışlara olanak sağlıyor. Bu da şöyle oluyor: Zeki olmayan bir beyinle başlayalım. Zeki olmayan bir beynin — eski bir beyin bulduk, diyelim — — ve bir memeliye ait değil, bir sürüngen gibi, diyelim — — Bir timsah, diyelim; elimizde bir timsah var. Ve timsahların bazı çok karmaşık duyuları vardır. Çok iyi gözleri ve kulakları, ve dokunma duyusu vardır. Ağzı, burnu var. Çok karmaşık davranışları vardır. Kaçıp saklanabilir. Korkuları ve duyguları vardır. Sizi yiyebilir de, değil mi? Saldırabilir. Bütün bunları yapabilir. Ama biz timsahı pek zeki bulmayız, bir insan gibi değildir yani.
Ama zaten çok karmaşık davranışları var. Şimdi, evrimde ne oldu? Memelilerin evriminde olan ilk şey: Neokorteks diye bir şey edindik. Neokorteksi, eski beynin üstündeki kutuyla temsil edelim. Neokorteks, “yeni katman” demek. Beyninizin üzerinde yeni bir katman. Bilmiyorsanız, başınızın üstündeki o buruş buruş şey; buruş buruş, çünkü oraya girsin diye iyice sıkıştırılmış.
Hayır, gerçekten öyle. Bir kumaş peçete kadar boyu var. Ve oraya sığmıyor, o yüzden buruşuyor. Bunu nasıl çizdiğime dikkat edin. Eski beyin hâlâ orada. Hâlâ o timsah beyni sizde var. Hâlâ var. O, duygusal beyniniz. Bütün o şeyler ve içgüdüsel tepkileriniz o işte. Ve onun üzerinde, neokorteks dediğimiz hafıza sistemi var. Ve hafıza sistemi, beynin duyusal kısmının hemen üstünde. Yani duyusal veriler eski beyne girdikçe neokortekse çıkıyor. Ve neokorteks sadece ezberliyor. Orada oturup diyor ki: “Bütün bu olup biteni ezberlemem lazım; “bulunduğum yerler, gördüğüm insanlar, duyduğum şeyler…” vesaire. Ve gelecekte, ona benzer bir şeyi, benzer veya birebir aynı ortamda tekrar görünce, kayıtları tekrar oynatmaya başlayacak. “A, ben daha önce burda bulunmuştum. Ve daha önce buradayken, “sonra şöyle olmuştu”. Geleceği öngörmenizi sağlıyor. Sinyalleri tekrar beyninize yollar ve bir sonra olacakları görmenizi, ben söylemeden “biliyorsunuz”u duymanızı sağlar. Ve daha zekice kararlar almanızı sağlayacak olan şey sinyallerin eski beyne tekrar bildirilmesidir.