Karanlığın Yüreği – Çarpar mı ?
Su değişti, saçtığı huzur parlaklığını yitirdi, ama derinleşti. Geniş, yaşlı ırmak, dünyanın uçlarına dek uzanan bir su yolunun dingin ağırbaşlılığı içinde, kıyılarında yaşayan insanlara çağlar boyunca yaptığı hizmetlerden sonra, günbatımında, kımıltısız duruyordu… gerçekten de, denizi saygı ve sevgiyle“ izlemiş” bir adamın, Thames’in aşağı bölümlerinde, geçmişin ulu ruhunu anması kadar kolay bir şey yoktur. S7
Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı romanını eleştirmenler kişinin kendi benliğini bulma adına yapılan özüne bir yolculuk olarak değerlendirmişler. Bazı eleştirmenler Conrad’ın simge ve sembolizmini Vergil’in Aeneid’inkine benzer geleneksel epik bir yolculuğu yansıttığını, kimisi de bazı bölümlerin Dante’nin İnferno’sunu yankıladığına dikkat çekmişler.
Benim de tamamen katıldığım gibi bir kısım eleştirmenler ise kitabın psikolojik sembolizmle yüklü olduğunu vurgulamışlar. Bu görüşü paylaşanlar beyaz adam Kurtz’un ve roman kahramanı Marlow’nun bir eşi olduğunu ve Freud’un “ id” veya Jung’un gölgesini temsil ettiğini açıklarlar.. Bağlamlar, sembolizm ve simgesellik kim bilir karanlığın eğer bir yüreği varsa çarptığını bize salık verebilir..
Eseri bu kadar derin ele almadığımızda ise emperyalizm eleştirisi, sömürgeciliğin uygarlık maskesi ile yaptıklarını, insanın ahlaki çöküşünü görebiliyoruz.. Bu bağlamda kitap biraz 1984’te George Orwell’in, Gabriel Garcia Marquez’in ise Yüzyıllık Yalnızlık’da eleştirdiği gibi…
Goodreads : 3,42 Gokii : 3.00
Kitaptan Alıntılar:
Su değişti, saçtığı huzur parlaklığını yitirdi, ama derinleşti. Geniş, yaşlı ırmak, dünyanın uçlarına dek uzanan bir su yolunun dingin ağırbaşlılığı içinde, kıyılarında yaşayan insanlara çağlar boyunca yaptığı hizmetlerden sonra, günbatımında, kımıltısız duruyordu… gerçekten de, denizi saygı ve sevgiyle“ izlemiş” bir adamın, Thames’in aşağı bölümlerinde, geçmişin ulu ruhunu anması kadar kolay bir şey yoktur. S7
Yaşamdan tek umulacak şey, insanın biraz kendini öğrenmesi – o da geç gelir hep – ve sönmek bilmeyen bir yoğun pişmanlık. Ölümle dövüştüm ben. Düşünebileceğiniz en can sıkıcı karşılaşmadır bu. Elle tutulmaz bir pusun içinde yer alır, ayağının altında bir şey yoktur…
Bilgiçliğin son aşaması buysa eğer, yaşam sandığımızdan da gizemli bir bilmece demek. Son sözü söyleme fırsatının geldiği ana varmama kıl payı kalmıştı, büyük bir olasılıkla da söylenecek hiçbir şeyim olmayacağını utanarak gördüm. Kurtz’un olağanüstü bir adam olduğunu bu yüzden doğruluyorum. Söyleyecek bir sözü vardı. Söyledi!”