Sevinçsiz Hoşnutsuzluklar
“İşyerinde çok canlı ama aslında bunalımda, canlı kıpır kıpırlar için bunalımda olmak daha acı verici, dışarıya da belli edemiyorlar içlerinde yaşıyorlar” Bu sözü duyunca Echart ve Erich From’un “Sevinç” ve “Hoşnutluk” hakkındaki düşünceleri aklıma geldi.
Echart, canlılığın sevinç yaratacağını söylüyordu. Ama günümüzde, sevinç ile hoşnutluk arasında pek bir fark gözetmediğinden bu “sevinç” sözcüğüne gereken değeri veremiyoruz.
Erich Fromm ise, sevinç ile hoşnutluk arasındaki farklığa, özellikle “sahip olmak ve “olmak” açılarından bakıyor. Önemli buluyor şu an yaşadığımız “sevinçsiz hoşnutluklar” dünyasında yaşamakta olduğumuz için, bu farkı anlamak bizlere biraz güç diyor.
Hoşnutluk ya da hoşnut olmak nedir peki: Fromm bu sözcüğü, bir arzunun aktif bir çaba gerekmeden ( yani canlılığa gerek duymadan) tatmin edilmesi olarak açıklıyor. Çok para kazanmak, cinsel haz, dilediğince yemek yemek, içki ya da sigara içmek ve uçlarda sadist arzuları tatmin etmek, canlı şeylere zarar vermeye kadar uç noktalara götürüyor, bu gibi durumlarda hoşnutluktan söz edilebilir.
Radikal hedonistler, hep yeniden doğan arzularının tatmin çabaları hiçbir zaman içlerinin tam bir sevinçle dolmasını sağlayamaz. Yaşamın sevinçle dolamaması yani doyumsuzluk ise, kişiyi sürekli olarak yeni ve daha iç gıcıklayıcı tahrikler aramaya ve bunalıma iter.
Hayır sevinç verimli çalışmanın bir göstergesidir. Sevinç, sonuçta kısır ve yetersiz kalacak olan bir “doruk yaşantısı” değildir. Sevinç erişilen bir düzey veya insanın kendi kendine özgü yeteneklerinin verimli bir biçimde gelişmesine eşlik eden, duygusal bir durumdur.
Cengiz Aytmatov’un Selvi Boylum Al Yazmalım eserinde hani Türkan Şoray’ın iç sesinin “sevgi aşk mıdır emek mi?” ikilemine ben de cevabını bildiğim başka bir ikilemi ekliyorum “huzur hoşnutluk mudur sevinç mi?”
Sevinç, anlık bir alev ya da bir çoşku durumudan çok, “olmak” kavramının doğasına uygun olan bir yanma bir kor olmadır.
“Mum olmak kolay değildir, ışık saçmak için önce yanmak gerek.” Mevlana